28 Nisan 2024 - Pazar

Şu anda buradasınız: / DÜNYA DÜŞKÜNLERİNİN DİKKATİNE
DÜNYA DÜŞKÜNLERİNİN DİKKATİNE

DÜNYA DÜŞKÜNLERİNİN DİKKATİNE ABDULLAH DÂİ

“Ey iman edenler, ne oldu ki size, Allah yolunda savaşa kuşanın denildiği zaman, yer(iniz)de ağırlaşıp kaldınız? Âhiretten (cayıp) dünya hayatına mı razı oldunuz? Amma âhirettekine (göre), bu dünya hayatının yararı pek azdır.”1 diye buyurdu Yegane Rabbimiz, Melikimiz ve İlâhımız Allah Teâlâ!..

“Ey iman edenler!..” Ey Allah’a ve Rasulü Muhammed (s.a.s.)’e katıksız iman edenler!.. Ey müminler, ey muvahhidler ve ey müslümanlar!..

Rabbimiz Allah Azze ve Celle, muvahhid mü’min kullarının vasıflarını şöyle beyân buyurur:

“Mümin olanlar, ancak o kimselerdir ki, onlar, Allah’a ve Rasulüne iman ettiler, sonra hiçbir kuşkuya kapılmadan Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad ettiler. İşte onlar, sadık(doğru) olanların tâ kendileridir.”2

Sadık olanların tâ kendileri olan muvahhid mü’minler, Allah’a ve Rasulü (s.a.s.)’e katıksız iman ettikten sonra, imanlarında hiçbir şübheye düşmeden malları ve canları, yani bütün varlıklarıyla Allah’a teslim olup O’nun yolunda bütün gayretleriyle çalışarak emrolundukları gibi dosdoğru olmaya çaba gösterirler... Onlar, bilip inanırlar ki Allah, ancak kendi rızası için çalışan muttakî kullarından kabul eder... Bu hakikat, Allah ve Rasulü (s.a.s.) tarafından beyân buyrulmuştur:

“Allah, ancak muttakîlerden kabul eder.”3 diye beyân buyrulur ayet-i kerimede...

Ebu Umâme el-Bahilî (r.a.) rivayet eder.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Allah, ancak kendi rızası gözetilerek, hâlis bir niyetle yapılan ameli kabul eder.”4

Ve Rabbimiz Allah:

“Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, artık salih bir amelde bulunsun ve Rabbine ibadette hiç kimseyi ortak tutmasın.”5 buyurur...

Eşi, benzeri ve ortağı olmayan Allah Teâlâ’ya ibadet ederken ortaklar oluşturan, amellerini emrolunduğu gibi yapmayıp hevâ ilâhının istediği şekilde gerçekleştirenler için öyle buyurdu Âlemlerin Rabbi Allah Azze ve Celle:

“Onların yaptıkları her işin önüne geçtik, böylece onu savurulmuş toz zerreleri kılıverdik.” 6

“Âhiretten cayıp dünya hayatına razı olanlar, fânî olanı, bâkî olana tercih edenler,” böylece dünya hayatına kapılıp dünyevîleşenler, Rabbleri Allah’ın rızasına göre davranmayan, önderleri Rasulullah (s.a.s.)’in Sünneti üzere olmayanlardır... Hâlbuki bu tipler, müslüman olduklarının iddia eden ve yaptıklarından sevab bekleyen tiplerdir... Dilde müslüman, hâlde hevâ ilâhının arzusuna göre hayat sürenler, Allah’ın rızasının dışında başkalarını razı etmek üzere hareket edenlerdirler... İslâm dışı bir hayata talib oldukları hâlde, hayır üzere olduklarını zannedenler, böyle inandırılmış ve iknâ edilmiş oldukları için, kendilerine anlatılan gerçek İslâm’ı kabul etme konusunda çok zorlanmakta, çoğu zaman reddetmektedirler...

Dünyalarını ma’mur, âhiretlerini harab etmek üzere hareket eden bu insanlar, sankî ölmeyeceklermiş gibi dünyaya sarılmış, ahiret hiç hatırlarına gelmiyor görüntüsünü vermekte, hesab günü düşüncesinden uzaklaşmışçasına çalışmaktadırlar... “Müslüman olduklarını” söyleyen bu anlayışın ve bu yaşayışın insanlarına, ayet-i kerimelerde, “dünya” nın ve “dünya hayatı” nın mahiyeti beyân edilmiştir... Bu ayetleri okumalarına ve duymalarına rağmen, kendilerinde ve yaşantılarında bir değişme olmamakta, her ân dünyevîleşmelerin daha da artmakta, dünyaya sarılma hırsları hız kazanmaktadır...

Rabbimiz Allah şöyle buyurur:

“Gerçekten bu dünya hayatı, yalnızca bir metâ (kısa süreli bir yaralanma) dır. Şübhesiz âhiret, (asıl) karar kılınan yurt odur.” 7

“Bu dünya hayatı, yalnızca bir oyun ve (eğlence türünden) tutkulu bir oyalanmadır. Gerçekten âhiret yurdu ise, asıl hayat odur. Bir bilselerdi.”8

Dünya yurdu, her insan için geçici bir yurt olup, bu geçiciliği nisbetinde kendisinden faydalanma yeridir... Yeryüzüne her gelen canlı, kendisine takdir edilmiş sayılı günlerini tamamladıktan sonra mutlaka ölümü tadar ve dünya hayatını sonlandırır... Asıl ve ebedî hayat olan âhiret hayatı için dünyayı, gereği gibi hazırlanma yeri haline getiren, âhiret hayatını saadet yurdu hâline getirecek salih ameller işleyenler, dünyadan gereği ölçüde faydalanmış ve faydalı hâle getirmişlerdir... Fânî dünya denizinde batmamak ve sağlıklı bir şekilde sahile çıkmak için salih amelleri kendilerine gemi yapan, böylece sıhhat ve ahiret içinde kurtulan muvahhid mü’minlere ne mutlu!..

 

Dünyevîleşmek sûretiyle dünya denizine batanlar, helâk oldular ve hiçbir fayda elde edemediler...

Bu apaçık gerçek, ayet-i kerimlerde şöyle beyân olunmuştur:

“Kim çarçabuk olanı (geçici dünya arzularını) isterse, orada istediğimiz kimseye dilediğimizi çabuklaştırırız, sonra ona cehennemi (yurt) kılarız. Ona, kınanmış ve kavrulmuş olarak gider.

Kim de âhireti ister ve bir mü’min olarak ciddi bir çaba göstererek ona çalışırsa, işte böylelerin çabası şükre şayandır.

Hepsine, onlara da, bunlara da Rabbinin ihsânından arttırarak veririz. Rabbinin ihsânı kesilmiş değildir.”9

“Kim dünya hayatını ve onun çekiciliğini isterse, onlara yapıp ettiklerini onda tastamam öderiz ve onlar, bundan hiçbir noksanlığa uğratılmazlar.

İşte bunların âhirette kendileri için ateşten başkası yoktur. Onların onda (dünyada) bütün işledikleri boşa çıkmıştır ve yapmakta oldukları şeyler de geçersiz olmuştur.” 10

“Kim âhiret ekinini (kazancını) isterse, Biz ona kendi ekininden arttırmalar yaparız. Kim dünya ekinini isterse, ona da ondan veririz, ancak onun âhirette bir nâsibi yoktur.”11

Said b. Cubeyr (r.a.):

“Kim dünya hayatını ve onun çekiciliğini isterse, onlara yapıp ettiklerini onda tastamam öderiz.” (Hud, 11/15) ayetini açıklarken şöyle demiştir:

- Yaptıkları salih amellerin karşılığı kendilerine dünyada verilir ve âhirette bu amellerden faydalanamazlar. Bu ayet, Rum Sûresi’ndeki:

“İnsanların mallarından artsın diye, verdiğiniz faiz, Allah katında artmaz. Amma Allah’ın yüzünü (rızasını) isteyerek verdiğiniz zekat ise, işte (sevablarını ve gelirlerini) kat kat arttıranlar onlardır.” 12 ayeti gibidir.

Kâtade (r.a.) ise şunları söyler:

- Derdi, telâşı, isteği, niyeti ve haceti dünya olan kişiye, yüce Allah yaptıklarının mükâfatını dünyada verir ve bu kişi, âhirete sevabsız olarak gider. Mü’min ise, yaptığı güzel amellerin mükâfatını hem dünyada alır, hem de âhirette karşılığını görür ve bu konuda mağdur edilmez.

Mücahid (rh.a.), bu ayet hakkında şöyle der:

- Dünyada Allah için değil de dünyalık elde etmek için amel yapana, yüce Allah, dünyada iken amelinin mükâfatını verir. İşlediklerinin karşılığının tam verilmesinden kasıd, yaptıklarının mükâfatını noksansız olarak dünyadayken almalarıdır. 13

İbn Abbas (r.anhuma):

“Kim âhiret ekinini (kazancını) isterse, Biz ona kendi ekininden arttırmalar yaparız. Kim dünya ekinini (kazancını) isterse, ona da ondan veririz, ancak onun âhirette bir nâsibi yoktur.” (Şura,42/20) ayetini açıklarken şöyle demiş:

- Âhiretteki hayatı isteyen kişiye bu hayatını güzel kılarız. Ancak yüce Allah, dünyasını âhiretine tercih eden kişinin âhiretteki nâsibini cehennem ateşi olarak verir. Böylesi bir kişinin dünyada elde edeceği rızık da kendisine takdir edilenden fazlası olmayacaktır.

Katâde (rh.a.), bu ayetin açıklamasında şöyle der:

- Âhiret hayatını isteyen ve buna yönelen kişinin bu kazancını fazla kılarız. Ancak yüce Allah, dünyasını âhiretine tercih eden kişinin âhiretteki nâsibini cehennem ateşi olarak verir. Böylesi bir kişinin dünyada elde edeceği rızık da kendisine takdir edilenden fazlası olmayacaktır.14

Ubeyy b. Ka’b (r.a.) rivayet eder.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Bu ümmete, saygınlığın artacağı, yüksek konumlara gelecekleri, dini kaim kılacakları, düşmanlara karşı kendilerine yardım edileceği ve yeryüzünde hâkim olacakları müjdesini ver! Ancak onlardan âhiret amelini dünyalık kazanmak için yapanların âhirette herhangi bir nâsibi olmayacaktır.”15

Dünyevîleşmenin ve dünya hayatını âhirete tercih etmenin durumu budur!

Ve yegâne önder Rasulullah (s.a.s.)’in uyarıları!

Ebu Hüreyre (r.a.)’ın rivayetiyle şöyle buyurur Rasulullah (s.a.s.):

“Dünya ve onun içinde olan şeyler mel’undur (değersizdir). Sadece Allah’ı zikretmek ve O’na yaklaştıran şeylerle, ilim öğreten âlim ve öğrenmek isteyen öğrenci bundan müstesnâdır.”16

1- Muhammed b. Münkedir (r.a.)’dan . Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Allah için olan hariç, dünya ve dünyadakiler mel’undur (lânetlenmiştir/değersizdir).” 17

2- Enes (r.a.) anlatıyor: Rasulullah (s.a.s.):

“Suyun içinde yürüyüp de ayakları ıslanmayan var mı?” diye sordu

- Ya Rasulallah, hayır, yok! Dediler.

Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s.) :

“Dünyaya dalıp peşine takılan kişi de aynı şekildedir. Günahlara bulaşmaktan kurtulamaz!” buyurdu. 18

“Âlemlere rahmet olarak gönderilen ve büyük bir ahlâk üzerinde olan” Rasulullah (s.a.s.), dünyayı ve dünyaya dalanları böyle beyân buyururken, iman, irfân ve ilim ehli olanlar da şöyle anlatırlar bu gerçeği:

“Dünya nimetleriyle meşgul olup âhiretten uzaklaştıklarından dolayı hasret çekenlerin hâli, bir gemiye binen bir kavmin hâli gibidir.

Gemi bir adaya uğrayınca kaptan, yolculara abdest bozmaları için adaya çıkmalarına müsade eder. Ancak geç kalmamalı için tenbihde bulunur, aksi hâlde gemi kalkıp kendilerinin orada kalacaklarını hatırlatır.

Yolcular, adanın her tarafına dağılırlar. Bir kısmı, abdesttini bozup sür’atle gemiye döner. Gemi boş olduğu için en güzel ve en geniş yere otururlar. Bir kısmı da, adanın yeşilliğine, güzel manzaralarına, kuşların ötüşüne dalar ve taşların güzelliği hoşlarına gider. Sonra geminin kalkmak üzere olduğunu hatırlayarak hemen gemiye koşarlar, fakat geç kaldıkları için geminin güvertesinde daracık bir yere sıkışırlar. Diğer bir kısmı da, adanın kıymetli taşlarından ve güzel çiçeklerinden yüklenip gemiye dönerler amma, gemide yer kalmadığı için ancak tek ayaküstünde bir yer bulurlar. Adadan getirdiği eşyayı ise koyacak yer bulamaz atmaya da kıyamaz. Taşımaktan başka çâre bulamaz, böylece onlar boynunda asılı kalır. Aldığına pişman olur, fakat pişmanlık fayda vermez. Sonra yolda çiçekler de çürür, kokar.

Diğer bir grup da, ormana dalar, gemiyi unutur, gemiden çok uzaklaşır. Kaptan, gemi kalkarken onları çağırır, fakat onlar şarkı söyleyip eğlendikleri için kaptanın sesini duymazlar. Meyve yerler, çiçek koklarlar. Ağaçların güzellikleri hoşlarına gider. Onlar, böyle eğlenirken, üzerlerine vahşi bir hayvan saldırır, ondan kaçarlarken dallara takılarak elbiseleri parçalanır, çıplak kalırlar. Ayaklarına diken batar, dallar bedenlerini yaralar. Bunlardan bir kısmı, gemiye yetişmeye çabalarlar, fakat gemide yer kalmadığı için sahilde ölürler. Bir kısmı da yırtıcı hayvanlara yem olurlar, bir kısmını da yılanlar sokup öldürür. Bir kısmı da adada ölünceye kadar şaşkın şaşkın dolaşırlar.

İşte dünya ehli buna benzer. Dünyanın peşine ve aldatıcı yeşilliklerine kapılıp, nerden gelip nereye gideceklerini unutanların hâli budur.

Akılı bir insanı, taşların (altın ile gümüş) ve çöp kırıntısı olacak bitkilerin aldatması ne çirkindir. Bunlar, kalbini meşgul edip onu ebedî kurtuluştan uzaklaştırır. Hâlbuki altın ile gümüş, öldüğü zaman ona arkadaş değildir.”19

Âhireti, yani ebedî hayatı ve hesab gününü unutup dünyaya dalarak dünyevîleşen, böylece dünyada da, âhirette de kaybedenlerden olanların içine düştükleri felâket en çarpıcı hâliyle beyân olunan bu misâl, aklını kullanıp düşünebilen her ferd için ders alınacak ibretlik bir misâldir...

Dünya hayatı, âhirette ebedî huzur ve saadet diyarı olan cenneti kazanabilmek için büyük bir imkân ve fırsattır... Rabbimiz Allah’ın lütfettiği ve rahmet buyurduğu bu imkân ile fırsatı çok iyi değerlendirmek gerekir... Dünyayı dünya için değil, âhiret için değerlendirip faydalanmak, her imkânı âhireti kazanmak için harcamak, bu sırada dünyadaki rızkını da unutmamak gerekli olduğu bütün muvahhid mü’minlerin vazifesidir...

Yegâne önderimiz ve hayat örneğimiz Rasulullah Muhammed (s.a.s.), dünyanın değersizliğini beyân buyururken, dünyaya dalmamayı, âhireti ve hesab gününü unutmamayı ikaz etmektedir!...

Cabir b. Abdullah (r.anhuma) anlatıyor:

Rasulullah (s.a.s.), yayla köylerinin birinden şehre girerken Pazara uğradı. Halk, etrafına birikti. Derken küçük kulaklı ölmüş bir oğlağın yanından geçti. Onu eline alarak kulağından tuttu sonra:

“Hanginiz bunu bir dirheme kendinin olmasını ister?” diye sordu.

Ashab:

- Biz, onun bir şey karşılığında bizim olmasını dilemeyiz. Onunla ne yapabiliriz ki? dediler.

Rasulullah (s.a.s.):

“Bunun, sizin olmasını diler misiniz?” diye sordu.

Ashab:

- Vallahi, diri olsa kusuru vardır. Çünkü kulakları küçüktür. Ölü olduğu hâlde onu ne yapalım, dediler.

Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s.):

“Vallahi, Allah nezdinde dünya, sizin indinizde şu hayvandan daha kıymetsizdir!” buyurdu. 20

el-Müstevrid b. Şeddâd (r.a.) anlatıyor:

Rasulullah (s.a.s.), atılmış murdar bir sahle (yani kuzu veya oğlak) üzerine vardığı zaman, beraberinde bulunan kervan içinde ben (de) muhakkak vardım.

Rasulullah (s.a.s.), (o ölü hayvanın başına vardıktan) sonra:

“Şu murdar hayvanın sahibleri yanında kıymetsiz olduğunu görüyor (veya biliyor) musunuz?” diye buyurdu.

(Bu soru üzerine) :

- Ya Rasulallah, sahibleri onu, ancak kıymetsizliğinden dolayı atmışlar, denildi.

Rasulullah (s.a.s.) :

“Nefsim elinde olan (Allah)a yemin ederim ki, Allah yanında dünya, sahibleri yanında şu hayvandan daha değersizdir!” buyurdu.21

Rasulullah (s.a.s.)’in beyânıyla Allah katında bu değersizlikte olan dünya, Allah’a ve âhiret gününe iman eden muvahhid mü’minlerin gözünde değerli olabilir mi? Muvahhid mü’minler, Allah’ı sevdiği ve değer verdiği şeyi sever ve değer verirler!..

Ebu Salih nakleder:

İbn Abbas (r. Anhuma) :

“İnsan, yediğine bir bakıversin.” (Abese, 80/24) ayetini:

- Yiyeceğinin sonunda dönüştüğü şeye baksın, diye tefsir etti. 22

Dünyanın neye benzediğini önderimiz Rasulullah (s.a.s.)’den dinleyelim!..

1- Ubeyy b. Ka’b (r.a.)’dan. Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“İnsanoğlunun yediği, dünyaya misâl verildi. Onu (yemeğini), her ne kadar güzelleştirirse ve tuzlarsa sonunda ne olduğuna bak!”23

2- Dahhâk b. Süfyân el-Kilabî (r.a.) anlatıyor:

Rasulullah (s.a.s.), O’na:

“Ya Dahhâk, yiyeceğin nedir?” diye sordu.

- Ya Rasulallah, et ve süttür, dedi.

Rasulullah (s.a.s.):

“Bu yediklerin sonu ne olur?” diye sordu.

- Bildiğin gibi olur, cevabını verdi.

Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s.):

“Allah, insanoğlundan çıkan şeyi (dışkıyı) dünyaya misâl verdi” buyurdu.24

3- Ebu Osman (r.a.) anlatır:

Bir adam, Nebî (s.a.s.)’e geldi ve bir mes’eleye karışıp konuştu.

Bunun üzerine Nebî (s.a.s.), ona:

“Sizin yiyeceğiniz var mı?” diye sordu.

O da:

-Evet, dedi

Sonra ona:

“Siz onu, güzelce pişirip baharat atarak iyice lezzetli hâle getiriyor musunuz? diye sordu.

Adam:

-Evet, dedi.

Sonra ona:

“Sizin içeceğiniz var mı?” diye sordu.

O:

-Evet, dedi.

Ona:

“Onu döküp soğutuyor, arındırıp hoş hâle getiriyor musunuz?” diye sordu.

 

O:

-Evet, dedi.

Ona:

“Sonra o ikisini karnınızda bir araya getiriyor musunuz?” diye sordu.

Adam:

-Evet, dedi.

Ona:

“Peki, bu ikisinin dönüş yeri neresidir? diye sordu.

Adam, üç kere:

- Allah ve Rasulü daha iyi bilir, dedi.

Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu.

“O iksinin dönüş yeri, tıpkı dünyanın varacağı yer gibidir. Sen, evinin arkasına gider ve burnunu, onların o iğrenç kokusundan dolayı tutarsın!”25

4- Ebu Meymûne el-Lahmî (r.a.) anlatıyor:

Rasulullah (s.a.s.), bir çöplüğün üzerinde durdu ve:

 

“Gelin, dünyayı görün!” buyurdu.

Sonra çöplükten, eskiyip yırtılmış bir bez parçası ile çürümüş bir kemik parçası aldı ve :

“İşte dünya budur!” buyurdu. 26

Yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.), muhakkak en doğrusunu buyurdu!..

“Şüphesiz öğüt alıp düşünen bir toplum için!”27

 

 

Tevbe, 9/38.

Hucurat, 49/15.

Mâide, 5/27.

Sünen-i Nesâî, Kitabu’l-Cihad, B.24, Hds. 3126.

Kehf, 18/110.

Furkan, 25/23

Mü’min, 40/39.

Ankebut, 29/64.

İsra, 17/18-20.

Hud, 11/15-16.

Şura, 42/20.

Rum, 30/39.

Celâleddin es-Suyutî, ed-Dürrü’l-Mensûr Fi’t-Tefsir Bi’l-Me’sûr, çev. Zekeriya Yıldız, İst. 2012, C. 8,c Sh. 39. Ebu’ş-Şeyh’den.

Celâleddin es-Suyutî, A.g.e. c. 13, Sh. 141. İbnu’l-Munziri Abd b. Humeyd ve İbn Cerir’den.

İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, çev. Hüseyin Yıldız. Vdğ. İst. 2014, C. 19,Sh. 620-622, Hds. 27696-2770.

Hâkim en-Nîsâbûrî, EL-Müstedrek Ale’s-Sa-

hihayn, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst. 2013, C. 

10,Sh. 306, Hds. 7932. Sh. 327, Hds. 7965.

Sünen-i Tirmizî, Kitahüz-Zühd, B. 11, Hds. 2424.

Sünen-i İbn Mace, Kitabü’z-Zühd, B. 3, Hds. 

4112.

Ahmed b. Hanbel, Kitabü’z-Zühd, çev. Mehmed Emin İhsanoğlu, İst. 1993, C. 1, Sh. 52, Hds. 154.

Ebu Nuaym el-Isbehânî, Hilyetu’l-Evliyâ ve 

Tabakâtu’l Ashiyâ, çev. Hüseyin Yıldı vdg. İst. 

2015, C. 12, Sh.53 hds. 3770

Beyhakî, Hitabü’z Zühd, çev. Enbiya Yıldırım, 

İst. 2000, Sh. 138, hds. 405

Beyhakî, Şuabu’l-İman, çev. Hüseyin Yıldız, Vdğ. İst. 2015, C. 10, Sh. 70, Hds. 9973. C. 10, Sh.137, Hds. 10099.

Beyhakî, Kitabü’z-Zühd, Sh. 138, Hds. 406.

İbn Ebi’d-Dünya, İbn Ebi’d-Dünya Külliya-

ti- Hadislerde Dünyanın Yerilmesi, çev. Hü

seyin Yıldız, İst. 2013, C. 3, Sh. 171, Hds. 178.

İbn Kayyım el-Cevziyye, Sabredenler ve Şükredenler, çev. Zeynelahidin Tatlılıoğlu, İst. 2002, Sh. 245. (5.Baskı.)

Sahih-i Müslim, Kitabü’z-Zühd, hds. 2.

İmam Buhârî, Edebü’l-Müfred, B. 436, Hds. 962.

Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’d-Tahâre, B. 73, Hds. 186.

İmam Ahmed b. Hanbel, 

Mûsved, C. 16, Sh. 622 Hds.24261

Beyhakî, Şuabu’l-İman, c. 10, Sh. 75, Hds. 

9983.

 

Sünen-i İbn Mace, Kitabü’z-Zühd, B.3, Hds. 4111.

Sünen-i Tirmizî, Kitabü’z-Zühd, B. 11, Hds. 2423.

Sünen-i Dârimî, Kitabu’r-Rikâk, B. 27, Hds. 2740.

İmam Ahmed b. Hanbel, Mûsved, C. 16, Sh. 624-625, Hds. 24264-24266.

Ahmed b. Hanbel, Kitabü’z-Zühd, C. 1, Sh. 43, Hds. 122.

Ebu Nuaym el-Isbehânî, Hilyetü’l-Evliyâ, c. 12, Sh. 55, Hds. 3773/a.

İbn Ebi’d-Dünyâ, İbn Ebi’d-Dünyâ Külliyatı, C. 3, Sh. 158, Hds. 151. Sh. 228, Hds. 170.

Beyhakî, Şuabu’l-İman, C. 10, Sh. 74, Hds. 9981. Sh. 75, Hds. 9984

Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek, C. 10, Sh. 295, Hds. 7917.

Hennâd b. Es-SerÎ Kitabü’z-Zühd çev. Dr. 

Musa Akpınar- Dr. Faik Akcaoğlu, İst. 2017, Sh. 

303, Hds. 579.

İbn Ebi’d-Dünyâ, İbn Ebi’d-Dünyâ Külliyatı, C. 8, Sh. 73, Hbr. 168. C. 1, Sh. 652, Hbr. 215.

Celâleddin es-Suyutî, d-Dürrü’l-Mensûr, C. 15, Sh. 243.

İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 16, Sh. 629, Hds. 24273.

Abdullah b. Mübarek, Kitabü’z-Zühd ve’r. Rekâkik çev. Abdullah Samed Afaracı, İst. 2015, Sh. 149-150, Hds. 493-495.

Beyhakî, Kitabü’z-Zühd, Sh. 176, Hds. 595.

İbn Ebi’d-Dünyâ, İbn Ebi’d-Dünyâ Külliyatı-Hadislerde Açlık, çev. Abdulkadir Kabakcı, C. 8, Sh. 72, Hds. 165.

Beyhakî, Şuabu’l-İman, C. 10, Sh. 78, Hds. 9990-9991.

Nûreddin el-Heysemî, Sahih-i İbn Hibbân Zevâidi, çev. Hasan Yıldız, İst. 2012, C. 18, Sh. 619, Hds. 2488,

Nûreddin el-Heysemî Mecmauz’Zevâid çv. 

Zekeriyya Yıldız İst.2012 c.18. Sh.156. Hds. 

18075. Tabarânî, el-Mu’cemu’l –Kebir’den.

İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 16, Sh. 628, Hds. 24272.

Beyhakî, Şuabu’l-İman, C. 10, Sh. 77, Hds. 9989

İbn Ebi’d-Dünyâ, A.g.e. C. 8, Sh. 71, Hds. 164. C. 1, Sh. 651, Hds. 212.

Nûreddin el-Heysemî, Mezmau’z-Zevâid, C. 18, Sh. 156,, Hds. 18076. Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr’den.

Abdullah b. Mûbarek, Kitabü’z-Zühd, sh. 148-149, Hds. 491-493

İbn Ebi’d-Dünyâ, A.g.e. C. 8, Sh. 72, Hds. 167.

Nûreddin el-Heysemî, Mecmau-z Zevâid, C. 18, Sh. 156, Hds. 18077. Taberânî, el- Mu’cemu’l-Kebîr’den.

Beyhakî, Şuabu’l-İman, C. 10, Sh. 77, Hds. 9988.

İbn Ebi’d-Dünyâ, A.g.e. C.3, Sh. 175, Hds. 188.

Nahl, 16/13

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul